Ermeni olan ve doğduğu, tedavi olduğu ve tıp fakültesini kazandığı Cerrahpaşa’da kaderi şekillenen Kolsuz Agop birçok ülkenin üniversitelerinden teklifler alır.

Cildiye konusunda uzman olan Agop’a Almanya, Fransa, Kanada, Amerika başta olmak üzere “Burada kal, kürsünün başına geç” derler. O, bunların hepsini elinin tersiyle geri çevirir ve “Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var” derler. Kolsuz Agop gülüp geçer ve “Evet doğrudur: Ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur: Dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi. Boş başak dik, dolu başak ise eğiktir, derler. Ben hep eğik gezdim şu dünyada. Kibirden nefret ettim. Boş başaklar gibi diklenmedim, caka satmadım, her şeyi biliyorum demedim. Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarıldım. İşimi şansa bırakmadım. Çünkü, çok çalıştım ve boşluk bırakmadım.”