Türk futbolunun ve Fenerbahçe'nin efsanesi Lefter Küçükandonyadis futbola nasıl başladı? Lefter'in lakabı nedir? Futbolcuların Lefter yorumları... İşte efsane Lefter'in hayat hikayesi...

Spor Toto Süper Lig'de 2018-2019 sezonuna onun adı verildi... Ezeli rakipler Galatasaray ve Beşiktaş da bu ismi öneriyordu. TFF bu sezonun adının Lefter Küçükandonyadis Sezonu olmasına karar verdi.

FourFourTwo dergisinde Hilal Gülyurt çok güzel hikayeleştirmiş Lefter Küçükandonyadis'in hayatını... İşte Türk futbolunun "Ordinaryüs" lakaplı efsanenin topun peşinde koştuğu hayatı...

Avuç içinde çalım atar, arkasında gözü olan ve gol attığı kaleciler tarafından öpülen birisi Lefter. Peki bugünlere nasıl geldi?

Ayakkabı canavarı

Yer Büyükada. Geçimini balıkçılıkla sağlayan 10 çocuklu bir ailenin oğlu...
Güneşin alnında topun peşinde koşan ve sürekli annesinden azar işiten, dayak yiyen bir çocuk. Sürekli top oynadığı için ayakkabı canavarı... Anne ve babasının sürekli ayakkabı eskitme eleştirisini aza indirgemek için çözümü çıplak ayakla top oynamakza bulan zeki karakter.
Derslerde bile futbol düşünen sevdalı.

Ortaokul sıralarında mahallenin ağabeyleri elinden tutar ve Büyükada Futbol Takımı’na götürür. Futboluyla sivrilir ve oradan Adalar takımına geçer, herkesin takdirini kazanır. Takımıyla beraber altın madalya kazanır ve sürekli kızan eleştiren ailesi de Lefter'i alkışlar. Hani ayakkabısının çabuk eskimemesi ve yırtılmaması adına ürettiği çıplak ayak çözümü var ya işte o Lefter'in her iki ayağını da kusursuz kullanmasını sağlar.
Ve adı Adalar'ı aşar İstanbul'a kadar ulaşır.
Gol atmadığı günü gün olarak kabul etmeyen bu futbol aşığı çocuk 1941'te Taksim Spor Kulübü'ne transfer olur. İki yıl boyunca öyle bir futbol sergilerken artık takım ikinci plana düşmüş Lefter adı öne çıkmıştır. Sadece onu izlemeye gelen bir futbolsever kitlesi oluşmuştur.

Yöneticilerden fırça!

1943 yılında vatan vazifesi için Diyarbakır’a gider. Topu bırakır mı? Tabii ki hayır. Asker arkadaşlarından takım kurar önlerine gelen diğer birlik takımlarını devirirlerdi. Diyarbakır karması, Mersin karması ile maç yapmaya giderken, Lefter tanınmasın diye her yerini kapatacak kıyafetler giyer ancak 25 metreden attığı golden sonra bu kısa boylu adamdan nüfus cüzdanı istenir. Lefter oyunu anlaşılır ve Diyarbakır karması hükmen yenik sayılır.
Askerlik dönüşü Fenerbahçe rüyası gerçek olur Lefter'in.

23 yaşındadır ve Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birisi onu ister.
Annesinin "Futboldan kim adam olmuş ki sen de olasın?" sözünü çürütür ve 40 yaşına kadar gönül verdiği sarı-lacivertli renklerle sahada boy gösterir.
Fenerbahçe'deki ilk idmanı sonrası kimseye görünmeden kaçar. Ertesi gün yöneticiler Lefter'e sorar "Neden haber vermeden gittin?"
Lefter'in cevabı: "Yıllarca hayallerini kurduğum ağabeylerimle yan yana antrenman yaptım. Çok heyecanlandım. Sonra onlarla aynı yerde soyunmaktan utandım."
Sinyor lakaplı Can Bartu ile beraberdir. O Sinyor, Lefter'i "Tek başına bir takımdı. İyi oynadığı zaman hiçbir rakip onu durduramazdı. Topu istediği yere atardı. Frikikleri, penaltıları engellenemezdi. Rakiple dalga geçerdi. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu hiç tereddütsüz Lefter’dir" diye özetler.

Milli olma hikayesi

Fenerbahçe'deki başarısıyla milli takıma çağrılır. Ay-yıldızlı formayı ilk defa Yunanistan’la 1948 yılında oynanacak maçta giyer. Maçtan önce gazeteciler etrafını çevirir ve "Maçın sonucu ne olur?" der.
Lefter "Türk Milli Takımı 3-1 galip gelecek, golleri Fikret, Şükrü ve ben atacağım" der ve herkes buna güler.
Ancak Lefter'in söylediklerinin hepsi çıkar. Maç 3-1 biter ve golleri de Fikret, Şükrü ve Lefter atar.
Ki Lefter'in annesi Rum'dur ve sürekli Yunanlılardan küfür yer.

Necdet Çoruh Lefter'i anlatıyor

Takım arkadaşı Necdet Çoruh'un gözünden Lefter: "Maçlarda Şeref, Can top isterlerdi, ben Lefter’e verirdim. Çünkü paslarım Lefter’in ayağında kıymetlenirdi. ‘Ben istediğim zaman topu bana ver ama yerden ver’ derdi. Markajda olsa dahi topu ister ve adrese teslim ederdi. 1956-57 sezonu. Rakip Galatasaray, stat Mithatpaşa. Galatasaraylı Kamil’in görevi Lefter’i oynatmamaktı. Lefter topu istedi, ben de verdim. Topun üstüne koştu, Kamil’i önüne aldı. Coşkun Özarı da Kamil’e yardım etmek için geldi. Lefter bu sefer Coşkun Özarı’nın üstüne doğru koştu. Bir Kamil’e, bir Coşkun’a doğru yöneldi, iyice yaklaştılar. Aralarında kalınca da topu bir çekti ki ikisi de ne olduğunu anlayamadılar. Lefter kaleciyle karşı karşıya kaldığında birbirlerine sarılmış vaziyetteydiler! Stat ayağa kalkmıştı. Kamil’in futbol hayatı o maçta bitti. Coşkun Özarı da sezon bitiminde futbolu bıraktı."

Metin Oktay'a göre Lefter

Galatasaray'ın efsanesi Metin Oktay da Lefter için "Lefter 40 yaşına gelmesine rağmen, benim için hala büyük bir kıymettir. Onunla bir takımda yan yana oynamam mümkün olsa, bir sezonda 50 gol atmam işten bile değil. Lefter’in futboldaki ustalığı onun yanında oynayacak golcü bir forvet için bu büyük bir avantaj. Bence Lefter’de daha çok iş var. Bunu böyle bilmeli ve kıymetini de ona göre biçmeliyiz" diyordu.

 

Galatasaray’ın efsane kalecisi Turgay Şeren "Lefter karşıma geldiğinde ürkerdim, titrerdim, bütün takım arkadaşlarım onu engellemek için tekmeler savursa da o ne yapar eder yine karşıma dikilirdi" diyerek eski günleri yad eder.

Lefter'in adı Adalar, İstanbul derken Avrupa'da da duyulmaya başladı. Ve İtalyan ekibi Fiorentina Lefter'i transfer etti. Bu Türkiye adına ilkti. Ki o Lefter, Juventus'un dinamik sert ve heybetli defans oyuncusu Carlo Parola'yı sahada deyim yerindeyse kepaze eder.Her topu aldığında Parola’nın sağından solundan geçeceği yerde üstüne üstüne gider, yatırır ve öyle geçer. Taraftarlar tek bir ses olarak bağırır: Turko, Turko! 
O Lefter'in yolu sonrasında (1952) Fransa'ya dönecektir. Nice Kulübü'ne transfer olur. 1953'te de Türkiye'ye döner.
Para, şan, şöhret hepsi vardır artık.

İki çocuklu bir aileye de sahipti Lefter. Mısır milli maçı öncesi devrin başbakanı Adnan Menderes iki ülke arasındaki siyasi gerginliği işaret edip "Mısır maçını muhakkak kazanmalıyız" derken maç 4-0 bitiyordu ve 3 gol de Lefter'e aitti. 50. milli maçından sonra boynuna "Altın Madalya" takılır. Ve o duygularını şöyle anlatır: "Bu madalyada etrafımı çeviren her yaşta her yaşta insanın yüzlerini görür gibiyim. Kulaklarımı sağır edercesine yapılan tezahüratları işitir gibiyim. İşte, bir ömrün bütün acı tatlı hatıraları bu küçücük madalyada. Futbolu bırakmaya karar verdiğim şu anlarda, beni senelerce el üstünde tutan sporseverlere minnet borcum o kadar büyük ki elime tutuşturulan bu madalyayı binlerce parçaya bölüp, onlara dağıtmak ve ‘işte bu hepimizin hakkı, hep beraber çalıştık ve başarıya ulaştık’ demeyi çok isterdim. Onları hiçbir zaman unutmayacağım."

 

Yaşlandığı ve artık futbolu bırakması gerektiği eleştirilerine cevabı vardı Lefter'in hem sahada hem de sözlü olarak; "Büyük konuşmak hiç adetim değildir. Futbol bir azim işi olduğuna göre, azmedenlerin ve hak edenlerin sarı lacivert formayı giymeleri haklarıdır. Ben azimliyim ve bu sene yine takımda yer alacağım. Belki her maçta mutlaka oynamam ancak önemli olan Fenerbahçe’nin kazanmasıdır. Formasını her zaman severek taşıdığım takımıma yine faydalı olmak için oynayacağım" der.

Ordinaryus lakabı... Ve Fenerbahçe tribünlerinden Manol bağırır: "Ordinaryus." Ve bu lakap onundur artık. Sonrasında tribünlerden tek bir ses: "Ver Lefter’e, yaz deftere!"

Türkiye’de ilk defa bir futbolcuya jübile düzenlenir. Tarih 3 Haziran 1964'tür. Fenerbahçe-Beşiktaş maçı oynanır ve mücadele 1-1 biter. Skorun da oyunun da önemi yoktur. Çünkü futbol sahnesinden Ordinaryus törenhle gitmektedir. Ve ağlayan sadece Lefter değildir. Taraflı tarafsız tüm futbolseverlerdir.

Teknik direktörlük kariyeri

Lefter sonra teknik direktörlüğe başlar. Yunanistan’ın Egaleo, Güney Afrika’nın Johannesburg takımlarından sonra Samsunspor, Orduspor, Mersin İdman Yurdu ve Boluspor'u çalıştırır ve antrenörlüğü futbolculuğunun yanında sönük kalır.

Ve o insanın Kadıköy'e heykeli dikilir, değeri çok sonra daha iyi anlaşılır. Büyük bir saygıyla anıyoruz.