Kazım Koyuncu'nun ağabeyi Hüseyin Koyuncu, kardeşini nasıl anlattı? Kazım Koyuncu'nun İstanbul'a gelişi, babasıyla ilişkileri. Anılarla Kazım Koyuncu...

Karadeniz müziğini herkese sevdiren farklı tarzıyla ve kişiliğiyle beğeni toplayan aramızdan erken ayrılan (1971-2005) aktivisttir Kazım Koyuncu... Ağabeyi Hüseyin Koyuncu kardeşini, müziğini ve anılarını anlatıyor...

“Kısacık hayatına birçok şey sığdırdı" özetini çıkarıyor Hüseyin Koyuncu... İçlerindeki Kazım özleminin bitmediğini bitmeyeceğini ifade ediyor. Keza halkın ve sevenlerinin de öyle. Ve söz Hüseyin Koyuncu'da;

Yaşasa çok şey değişirdi

"Kazım’ın kişiliği, duruşu çok aranıyor, biz onu her zaman arıyoruz. Yaşasaydı birçok şeyi değiştirebileceğine inanıyorum. Yaşarken sanatsal, kültürel anlamda yaptığı her şeyde çok başarılıydı. Karadeniz müziğinde Kazım yeni bir dönemdi, Karadeniz müziğine büyük katkıları oldu. Kazım müziğine, sanatına çok bağlıydı. Para ve şöhret onun için hiçbir zaman önemli olmadı."

Okuyarak devrimci oldu

"Kazım ile aramızda dört beş yaş var aslında ama onun çocuğundan gelen o duruşu, meraklı oluşu, zekası bambaşkaydı. Kazım çok gezerdi, çok okurdu, çok araştırırdı. 12 Eylül döneminde Kazım yedi sekiz yaşlarındayken babam cezaevine girdi. O dönemde hiçbir şeye dahil olmasanız bile bu tarz olaylar yaşanabiliyordu. Babam cezaevine girince Kazım bize hep sordu: 'Ağbi babamı neden aldılar?' dedi. Biz solcu bir aileden geliyorduk ve Kazım da onun içinde yetişti. Ve babamın olayıyla da Kâzım'ın merakı iyice arttı. Küçük bir bakkalımız vardı, devrimci arkadaşlarımız dergiler, gazeteler bırakırdı, Kazım da merak eder, hepsini okurdu. Biz kendi aramızda onun için küçük bir devrimci yetişiyor derdik. Kendini çok geliştirdi, çok okudu, çok araştırdı. Bilinçli bir devrimci oldu. Kazım okuyarak devrimci oldu. Liseyi Hopa’da okudu, daha sonra üniversiteyi İstanbul’da kazandı ve İstanbul’a geldi. Ben Kazım geldiğinde İstanbul’daydım ama beraber sadece üç dört sene kaldık. Daha sonra ben Hopa’ya geri döndüm. Kazım İstanbul’da hayatını tek başına kazandı, tek başına devam etti. Üniversiteye bir sene devam etti, babam her zaman okumasını çok destekledi."

Cezaevinde kendini geliştirdi

"O zamanlarda İstanbul'a gelmek bir lükstü. Kazım tüm birikimlerini, aklını kullandı ve üniversiteyi kazanmasını İstanbul’a gelmek için bir köprü olarak kullandı. O dönemlerde bekarlara ev bile vermiyorlardı. Ama çabaladık, çalıştık kendimize göre bir çevremiz oldu. Ali Elver ve diğer arkadaşları ile (Grup Dinmeyen) o dönemde tanıştı. Aliler, Kazım'dan beş altı yaş daha büyüktü ama Kazım çok olgundu ve bir şekilde güzel bir arkadaşlık kurdular. 1989 1 Mayısı’ndan önce bildiri dağıtıyorlar Topkapı'da, Kâzım'ın üniversite dönemleriydi, o sıra yakalayıp cezaevine götürüyorlar. Altı ay kadar cezaevinde yattı. O zamanlar daha müzik pek yapmıyordu. Bir gitarı vardı, çalardı ama hiç söylemezdi, sesini hep gizlerdi. Biz daha sonradan keşfettik Kâzım’ın sesini. Müzisyen olacağı, müzik yapacağı hiç aklımıza gelmezdi. Ama çok zeki olduğu için, çok okuduğu için güzel şeyler yapacağından emindik. Cezaevine girdikten sonra bir şeylerin değişmeye başladığını fark ettik, orada okuyarak kendisini daha da geliştirdi."

"Cezaevinden çıktıktan sonra bir yerlerde çalmaya başladı. İmkânsızlıklar içinde, Ali Elver ile birlikte Grup Dinmeyen'i kurdular. Kazım o zamanlarda da solist değildi, gitar çalıyordu sadece. 2000’li yıllara geldiğimizde Kazım tek başına müzik yapmaya karar verdi. Viya! albümünü çıkardı ve süreç öyle başladı. Kalabalık konserler değil, sahnenin önünde on kişi olsun onlarla sohbet edip onlara şarkı söylemeyi çok severdi."

 

Babamı gördü ve...

"Babam biz Hopa’ya her gittiğimizde, 'Kazım ne yapıyor, neden okumuyor' diye soruyordu. Çünkü Kazım üniversiteyi bir sene okuduktan sonra bıraktı. Okumak istese o geçen sürede on üniversite okuyabilecek bir çocuktu. Ama o yıllarda müzik Kazım için daha ağır basıyordu ve bambaşka hedefleri vardı. Maalesef babalarımıza o dönemde bunu anlatıp ikna etmek daha zordu. Aslında babam çok açık görüşlü, aydın bir adamdı ama yaşadığımız çevredeki insanların yaklaşımları nedeniyle bu konular pek rahat konuşulamıyordu. Kazım saçını uzatmaya başladığında babam duyuyor ve bana neden saçını uzatmaya başladığını soruyordu. Kazım o dönemde iki sene kadar Hopa’ya gelmedi çünkü babamın tepkisinin ne olacağını bilemiyordu. Aslında babam hiçbir şey demeyecekti sadece çevre baskısından dolayı Kazım öyle düşünüyordu. Babam bir gün İstanbula benim yanıma geldi, Kazım yok. Kazım o zamanlar Grup Dinmeyen’le beraber Galata Kulesi'nin orada müzik yapıyordu. Babam Kazım’ı sahnede görmek için çok ısrar etti ama Kazım babamın geleceğini duyunca babamı müzik yaptıkları yere götürmemem için beni tembihlemişti. Babamın kızmayacağını biliyordum, götürdüm. Kazım’ı gördü, Kazım da babamı tanıdı çünkü babam hep şapka takardı. Hemen kucaklaştılar ve babam dedi ki: 'Burası sana göre değil.' Ama bir yandan da biliyordu ki oğlu hiç yanlış yapmaz. Kazım’a çok güvenirdi. O günden sonra Kazım hep memlekete gelmeye başladı."

 

Popüler kültüre karşı

"Kâzım popüler kültüre karşıydı, sadece kişiliğiyle bu noktaya geldi. Kazım halkçıydı. Kalabalık konserler değil, sahnenin önünde on kişi olsun onlarla sohbet edip onlara şarkı söylemeyi çok severdi. Ben en çok onun muhabbetini özlüyorum, Kazım’ın muhabbeti çok tatlıydı. Canı sıkkın olduğunda hiç konuşmaz kendi kabuğuna çekilirdi ama keyifli anını yakaladığın zaman sohbetine doyum olmazdı. Kazım en çok orkestrasında gayda olsun istiyordu. Çok isteyip de yapamadığı bir tek şey o oldu."

SAYGI VE ÖZLEMLE ANIYORUZ...