Heidi hikayesinin gerçek yüzü nedir? Heidi ve diğer bazı çocuklar neden çıplak ayakla dolaşır? Heidi hikayesi nerede geçer?

Bir döneme damga vuran ve günümüz dünyasında da izlenen çizgi film kahramanı Heidi... Alp Dağları'nın çıplak ayaklı, özgür ruhlu ve mutlu kızı... Tabii ki çizgi filmdeki görüntü böyle... Peki ya gerçekler?

 

Johanna Spyri... Orijinal hikayenin yaratıcısı, yazarı.
53 yaşındayken yazdığı Heidi ile İsviçre'nin karanlık yüzü olan çıplak ayaklı çocuklar hikayesine ışık tutar.

Heidi'nin gerçek hikayesi

Çıplak ayaklı çocuklar. Yani köle kabul edilen ve diğerlerinden ayrıştırmak için ayakkabıları olmayan çocuklar.

Kim bunlar? İsviçre’de gayri meşru olarak dünyaya gelen, anne babası hapiste olan, suç işlemiş yahut kimsesiz kalmış çocuklar. Kilise papazları tarafından onlara bakabilecek kişilerin yanına yerleştirilen ve satılan saf çocuklar.

Çiftliklerde çalıştırılan, ev işlerinde kullanılan, şehir kasaba merkezlerindeki pazarlarda satılan çocuklar...

Satın alınan çocuklar kaderine terk edilir. Başlarına gelen dayak, işkence, taciz ve hatta tecavüz vakalarıyla kimse ilgilenmez ve üstü örtülmeye çalışılır. Çünkü toplum tarafından sorunlu olarak görülen bu çocuklara bakılmasına, minnet edilmemesi gerektiğine inanılır.

Ahırda hayvanlarla yatıp kalkarlar, elbiseleri özensizdir ve beslenmelerine özen gösterilmez, hatta genelde ekmekle beslenirler.

Geç gelen özür ve yüzleşme

İsviçre'de bu kölelik sistemine "Verdingkinder" denir. Ve bu kölelik düzeni 1981 yılına kadar devam eder.

İsviçre bu insanlık dışı durumla 2010'lu yıllarda yüzleşti ve resmi olarak bu insanlardan özür dilenmesi 2013'ü bulur.

Kölelik düzenine ilk tepki bir Rus doktorlar gelir. Doktor, çalıştığı çiftlikte yoğun tecavüzlere uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor hazırlar. Oysa bu olay öncesinde bir sürü benzer bir sürü ölüm olayı olmuş ancak üstü kapatılmıştır. Rus doktorun hazırladığı bu rapor otoriteler tarafından dikkate alınmaz ve doktor farklı milliyeti yüzünden dışlanır.

Rus doktorun ardından bazı kadın örgütleri ve sendikalar çocuk kölelerin durumuna karşı seslerini yükseltir.

Kölelik sisteminin kurbanı olan yazar Carl Loosli, tecavüzlere uğramıştır. Bunları kaleme alır ancak yazdıkları ciddiye alınmaz.

Ünlü ressam Albert Anker İsviçre yaşamını yansıttığı tablolarında çokça bu çıplak ayaklı çocuklara yer verir.

Bu konuyla ilgili olarak 2011 yapımı "Der Verdingbub" isimli film çekilir.

Sonuç olarak, şu anda medeni görülen ve yaşam standardının çok yüksek olmasıyla bilinen İsviçre’nin geçmişi o kadar da aydınlık değil. Hele de dünyanın en saf ve temiz varlıkları olan çocuklara yapılanlar düşünüldüğünde...