Şarlo olarak bilinen ve dünyayı güldüren Charlie Chaplin, Geraldine isimli kızına 21 yaşında yazdığı mektupta ne tür tavsiyelerde bulunur?
Şarlo’nun yani Charlie Chaplin’in ilk çocuğu Geraldine 1944 yılında Kaliforniya’da doğar. O da oyuncudur. Birçok filmde oynar.
Babası kızına bir anlamda kendi hayatının özetini çıkarırken diğer taraftan da yaşanmışlıklara bağlı olarak tavsiyelerde bulunur. İşte Charlie Chaplin’in 1965 yılında, kızı 21 yaşındayken yazdığı mektup...
Fotoğraflarına bakmıyorsam kör olayım
Sevgili kızım, şimdi gece, Noel gecesi. Benim küçük kalemimdeki silahsız muhafızların hepsi derin uykuda. Kardeşlerin uyuyor, annen de uykuya daldı. Ne var ki sen çok uzaklardasın; eğer şu anda şu dakikada fotoğraflarına bakmıyorsam kör olayım.
Fotoğrafların burada, masanın üzerinde, kalbime en yakın yerde duruyor. Oysa sen neredesin? Uzaksı, masalsı, Paris’te, Camps Elyees’deki tiyatroda, görkemli bir sahnede dans ediyorsun. Ben bunu çok iyi bildiğim halde gene de bu sakin gecenin sessizliğinde senin ayak seslerini net biçimde duyuyorum. Gözlerin gözlerimin önüne geliyor; gözlerin kış gecesine özgü gökyüzündeki yıldızlar gibi parlıyor.
Babanın sesine kulak ver
Bu güzel oyunda, şahın tutsak aldığı güzeller güzeli İranlı kızı oynadığını biliyorum. Güzeller güzeli ol, sen de dans et, yıldız ol ve parıltılar saç. Ama seyircileri büyülermiş olmaktan, onları kendine hayran etmekten sarhoş olduğunda, sana sunulan çiçeklerin kokusu başını döndürdüğünde, tek başına bir köşeye çekil ve benim mektubumu oku, babanın sesine kulak ver.
Ben senin babanım Geraldine! Ben Charlie’yim, Charlie Chaplin! Başucunda kaç gece sabahladığım bir bilsen? Küçük küçük masallar anlatıyordum sana! Bazen Uyuyan Güzel’i anlatırdım, bazen kötü kalpli ejderhaları…Uyku gelip ihtiyar gözlerimi yokladığında uykuyla dalga geçiyor ve şöyle diyordum, defol!. Ben senin hayallerini görebiliyordum Geraldine! Senin geleceğini görebiliyordum, bugünü… Sahnede dans eden kızı görebiliyordum, kanatlarını açmış, havada uçan periyi…
Kanatlan uç ama ayakların yere bassın
İnsanların sözlerini duyabiliyordum; “Şu kızı görüyor musun, yaşlı palyaçonun kızı bu, babasının adı Charlie idi, hani hatırlıyor musun?” Bu dans ve alkış sesleri senin ayaklarını yerden kesecektir. Kanatlan, uç ötelere! Ama arada bir ayakların yere de bassın. Halkın nasıl yaşadığını bilmelisin, sokak dansçılarının hayatını da gör. Açlıktan bitkin düşmüş, yoksulluktan ve soğuktan titreye titreye dans edenleri de… Ben de onlarla aynı kaderi paylaşmıştım Geraldine.
Yoksul palyaçonun masalı
O büyülü gecelerde, sen benim masallarımla uyuyordun ama ben uyumazdım. Senin güzel yüzünü seyreder, kalbinin atışlarını dinlerdim ve kendime şu soruyu sorardım; “Charlie acaba bir gün olur bu minik kuş seni anlayabilir mi?” Sen beni tanımıyorsun Geraldine, benim masalım da çok ilginçtir. Yoksul palyaçonun masalı bu. Londra’nın kenar mahallesinde şarkı söyleyip dans eden sonra da bahşiş toplayan bir palyaçonun masalı… İşte benim masalım da bu…
Chaplin dünyayı güldürdü
Ben açlığın ne demek olduğunu biliyorum, evsizliğin ne anlama geldiğini de… Bu da bir şey mi ki? Ben gururdan bir okyanus gibi kabarmış şu göğsümde, acıma duygusuyla önüme atılan kuruşların sızısını hissettim, küçümsenen sefil birinin sancılarını çektim.
Bütün bunlara karşın işte gene de hayattayım. Hayatta olanlar hakkında hep daha az konuşulur. Sen benim soyadımı taşıyorsun, Chaplin ismini… Bu ad neredeyse yarım yüzyıl boyunca bütün dünyayı güldürdü. Benim ağlamalarım yanında bu gülmeler nedir ki? Senin yaşadığın dünya sadece dans ve müzikten ibaret…
Arada metro ve otobüse bin
Geraldine gece yarısı o görkemli salondan çıkınca, bindiğin taksinin şoförüne karısının hatırını sormayı unutma… Kim bilir belki de karısı hamiledir, belki yakında doğacak olan ilk gözağrısı yavrusu için bez almaya bile parası yoktur. Eğer durum böyleyse, kalk cebine para koy… Pre Credit Banka talimat verdim, giderlerini karşılayacaklar. Başkalarına yapacağın ödemeleri kuruşu kuruşuna hesapla, öyle ver…
Arada sırada metroya ya da otobüse bin ya da yayan dolaş şehri… İnsanlara bak, iyi gözlemle onları. Dul ve yetimlerin gözlerine iyi bak. Hiç değilse günde birkaç kez kendine şunu söyle; ben de bunlardan biriyim! Evet sevgili kızım, unutma bunu; sen de onlardan birisin…
Sanat göğe uçması için insana kanatlar takıncaya kadar ayaklarına ayaklarına vurur insanın. Zaman gelip de seyirci karşısında yükseldiğini hissetmeye başladığında sahneden in, dışarı çık… Yoldan geçen taksiyi çevir, Paris’in dış mahallelerine git. Ben bu mahalleleri iyi bilirim… Orada dansçı kızları göreceksin. İçlerinde sana benzeyenler de vardır, senden daha zarif, daha mağrur olanlar da…
Sen tiyatrondaki göz alıcı sahne ışıklarını orada bulamazsın! Onların sahne ışıkları Ay’dır. Bak onlara, daha dikkatlice bak! Senden bile daha iyi dans etmiyorlar mı? Haydi itiraf et bunu…
Senden daha iyi dans eden, senden daha iyi rol yapan biriyle karşılaşırsan, o vakit hep şu sözlerim aklına gelsin: Hiçbir zaman Charlie’nin ailesinden, fayton sürücüsüne kötü söz söyleyecek ya da Seine Nehri kıyısında oturmuş sadaka isteyen dilenciyle alay edecek kadar kendini bilmez biri çıkmamıştır. Charlie bu dünyadan çekip gidecek Geraldine! Sense hayatına devam edeceksin. Ben senin hiçbir zaman yoksulluğu tatmanı istemem.
İki frank harcadığında üçüncü frank sana ait değildir
Bu mektupla birlikte sana çek koçanı da yolluyorum. Ne kadar İstersen o kadar harca. Ama sakın şunu unutma! İki frank harcadığında üçüncü frank sana ait değildir. Her defasında aklında olsun bu. Üçüncü frank bir başkasına ait, tanımadığın birine, bir frankın hasretiyle yaşayan birine ait o para. O kişiyi bulman zor olmayacaktır. Attığın her adımda yoksul birini görebilirsin, yeter ki sen görmeyi iste! Ben bu şeytanın baştan çıkaran gücünü bildiğim için para hakkında konuşuyorum.
En büyük pırlanta güneş ve herkese eşit dağıtılıyor
Uzun süre sirkte çalıştım, ip üstündeki cambazları korkuyla izlerdim hep. Ama şimdi sana şunu da söylemek isterim sevgili kızım. Bir insanın ayağının kaymasıyla yere sert zemine kapaklanması, cambazların o tekinsiz ipten düşmesinden daha kolaydır, inan bana.
Sen bu akşam bir pırlantadaki ışıltının cazibesine kapılabilir, ister istemez yere kapaklanabilirsin. Gün gelir yabancı bir prensin yüzü, seni kendine tutsak edebilir. İşte o andan itibaren sen artık deneyimsiz bir cambaz sayılabilirsin. İp deneyimsizlere ihanet etmiştir hep. Sen sakın altın ve mücevher karşılığında kalbini satma. Unutma, en büyük pırlanta güneştir ve ne mutlu ki güneş herkesi eşit biçimde aydınlatıyor.
Gün gelir de birini seversen, seçtiğin kişiyi tüm kalbinle sev. İşinin zor olduğunu biliyorum. Şimdi bedenini tiril tiril ipek kumaşlar örtüyor. Sanat için sahneye çıplak da çıkabilirsin… Ama o sahneden saf, tertemiz ve kusursuz olarak inmelisin.
Ben yaşlı biriyim, sözlerim gülünç gelebilir. Ama öyle sanıyorum ki çıplak vücudun, senin çıplak ruhuna aşık olan kişiye ait olmalıdır. Ne yapayım, benim konuya bakışım belki eski kafalılık, belki düşüncem on yıl öncesinde kaldı.
Düşüncelerine karşı savaş aç
Korkma Geraldine, bu on yıl seni yaşlandırmaz. Ben senin şu çıplak adada boyun eğen en son kişi olmanı isterim. Babalar ve çocukların arasında hep bir çekişme olduğunu biliyorum. Bana savaş aç sevgili kızım, düşüncelerime karşı savaş aç. Ben itaatkar çocukları sevmiyorum.
Bu mektubumun üzerine henüz gözyaşım düşmemişken, bu Noel gecesinin mucizeler gecesi olduğuna inanmak istiyorum. Bir mucize olmasını ve söylemek istediğim her şeyi gerçekten doğru anlamanı istiyorum.
Charlie yaşlandı Geraldine, artık çok yaşlandı. Sen er ya da geç, beyaz elbiseler yerine siyahlar giyip mezarıma geleceksin. Şimdi seni üzmek istemiyorum ama arada bir aynaya bak… Aynada beni göreceksin. Damarlarında benim kanım dolaşıyor. İstiyorum ki, benim damarlarımdaki kan akmaz olduğunda baban Charlie’yi unutma! Ben bir melek değildim, ama her zaman insan olmak için çaba harcadım… Sen de öyle yap!
Seni Öpüyorum Geraldine…
(…) Baban Charlie Chaplin - 1965