Yengeç Sepeti Sendromu kavramı nasıl ortaya çıkmıştır? Yengeç Sepeti Sendromu'nda neler yaşanır ve amaç nedir?

Öncelikle hikayesinden başlayalım...

Kumsalda bir adam yürümektedir. İleride bir balıkçının avlandığını görür. Yaklaştığında kova içerisindeki yakalanmış yengeçleri fark eder.
Kovanın üstü açıktır, kapağı yoktur. Yengeçlerin kaçabileceğini düşünür.

Tek yengeç olsa kaçar!

Balıkçıya endişe verici merakını sorar ve şöyle bir cevap alır:
"Evet, tek bir yengeç olsaydı, kesinlikle kaçardı. Ancak, pek çok yengeç varsa, biri kaçmaya çalıştığında diğerleri onu yakalar, kaçmayacağından emin olur, geri kalanlar da aynı kaderi yaşarlar."

Tek yengeç kapaksız kovadan rahatlıkla çıkabilirken sayı arttıkça kaçış imkansız hale gelir. Çünkü birbirlerini yukarı itmek yerine, aşağı çekerek engellerler. Sonunda kimse kazanamaz.

Ben sahip değilsem sen de olamazsın

Yengeç Sepeti Sendromu kavramı Filipinliler arasında popülerdir. İlk olarak aktivist yazar Ninotchka Rosca tarafından kallınılır. Açılımında "Ben sahip değilsem, sen de olamazsın. Ben başaramıyorsam, sen de başaramazsın” anlayışını vardır.

Yengeç zihniyetindeki kişiler, gruplarında diğerlerini aşarak başarılı üyelerin önemini azaltmayı hedeflerler. Onlar başarısızken başkalarının başarısını izlemek yerine, çökmelerini beklerler. 

Mutlu anlarda bile eleştirecek noktalar bulabilirler, ama eleştiri duymak istemezler. Empati ve merhametleri yoktur.

Yengeç düşüncelilerden uzak bir yaşam dileğiyle...