Değer kavramı göreceli, yaşanmışlıklara ve ihtiyaçlara göre farklılık gösterebilir. Nasıl mı? İşte değer bilmeyi anlatan güzel bir hikaye…
Kuyumcunun biri, yetiştirdiği çalışanını imtihan etmek ister.
Eline iri bir pırlanta verip “Oğlum! Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da başka bir kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir” der.
Çalışan pırlanta ile bir bakkal dükkânına girer ve
“Şunu alır mısınız?” diye sorar.
Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır; “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.
Çalışan bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Çalışan semerciye gider: “Buna ne verirsiniz?” diye sorar.
Semerci “Bu benim semerlere iyi süs olur. Buna on lira veririm” der.
Çalışan en son bir kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden fırlar. “Bu kadar büyük pırlantaya nereden buldun? Buna kaç lira istiyorsun?” diye sorar..
Çalışan “Siz ne veriyorsunuz?” der.
Kuyumcu; “Ne istiyorsan veririm” cevabını verir.
Çalışan durumu anlatır satamayacağını söyler ve patronun yanına döner. Yaşadığı maceraları ve verilen fiyatları anlatır.
Patron sorar “Bundan ne anladın?”
Çalışanın verdiği cevap:
“Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.”