Mario Levi kaç dil biliyor? Mario Levi'nin hayali neydi ne oldu? Edebiyat çizgisi nasıldır ve Mario Levi'ye göre yazarlık nedir?

Mario Levi, eserleri 36 dile çevrilen yazar ve iletişim uzmanı... 1957'de İstanbul'da dünyaya geldi.
Şişli, Feriköy, Kadıköy gibi semtlerde geçen bir çocukluk dönemi yaşadı.
Saint Michel Lisesi'nde okudu (1975) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun (1980) oldu.

Levi, kendisi anlatıyor hikayesini...

"Çocukluğumda kendimi tanımaya başladığımda 3 dili aynı zamanda öğrendim. 3 ana dilli bir yazarım. Anne ve babamla Türkçe konuştum. Dedemden Fransızca öğrendim ve daha çok bir Osmanlı kadını olan babaannemden de Ladino (Yahudi İspanyolcası) dilini öğrendim.
İdealim yazar olmak değildi. Edebiyatı çok seviyordum, iyi bir okurdum. Lise yıllarında tek başarılı olduğum ders de edebiyattı. Fakat ben doktor olmak, tıp fakültesini okumak istiyordum ama açıkta kalmamak için tercihlerde edebiyat fakültesini tercih etmiştim.

 

Edebiyat çizgisi

Yıllar geçtikçe Türk edebiyatının ve Türkçe'nin içinde kendimi fark etmeye çalıştım. Kendimi zamanın içerisinde biraz Abdülhak Şinasi Hisar, biraz Ahmet Hamdi Tanpınar, biraz Yahya Kemal ve çağdaş yazarlar düşünüldüğünde biraz Selim İleri çizgisi içerisinde bir yerlerde tanımlamaya çalışıyorum. Benim ne yaptığım zamanla anlaşılacak. Şimdiden anlayanlar da var. Bugüne kadar eserlerim hakkında 4 yüksek lisans, bir doktora, bir de lisans tezi yazıldı ama önemli olan bir yerlere bir şeyler nakşetmekti.
Bir yazar için en büyük ödül bir kitap yazabilmesidir. 2013'te 12. romanımı yazmaya başladığım günlerde vazgeçemediğim temaların peşinden de giderek, farklı anlatım yolları aramaya başladım. Sanırım yazarlığımda 2015 yılı bir milattır ve ondan sonra yazdığım 4 roman da yeni bir arayışın yoluna çıkar.

Bana 'İstanbul Yazarı' deniliyor. Bu konuda eleştiriler de aldım. Bir keresinde Almanya'da yapmış olduğum bir konuşma sırasında 'siz İstanbul şovenizmi' yapıyorsunuz. Yani bir çeşit İstanbul ırkçılığı. Ben de 'rahatsız olmak hakkınız ama ben sadece bunu biliyorum' dedim. Örneğin ben Güneydoğu'da mayın tarlalarını gezmeyi öğrenen çocukların hikayesini anlatmayı çok isterdim. Rize'nin bir dağ köyünde tek başına bırakılmış 95 yaşındaki bir teyzenin hikayesini de anlatmak isterdim ama anlatmadım. Çünkü ben edebiyatta samimiyetin peşindeyim. Çünkü ben o duyguyu bilmiyorum, yaşamıyorum. Ne kadar anlatırsam anlatayım biliyorum ki mutlaka yazdıklarımda yaşayanlar bir yapaylık görecektir. Bu yüzden edebiyatta önemli olan hissetmektir.

Yazarlık nedir?

Yazarlar olarak bir gerçeği bulmaya çalışıyoruz. Biz hiçbir şeyi yoktan var etmiyoruz. Biz sadece keşfetmeye çalışıyoruz. Yazarlık bir keşif yolculuğudur ve hala edebiyatımızda keşfedilecek bilinmedik topraklar var. Biz yazarlar belki de başkalarının görmemekte ısrar ettiklerini görmeye çalışıyoruz. Önemli olan edebiyatta soru sorma cesaretini göstermektir. Dahası da okuru soru sormaya davet etmektir. 'Keşfedilmemiş topraklar var' derken, 'hala anlatılacak birçok konu var' demek istemedim. Hayır anlatılacak bir konu yok. Yazar olacaklar yok yere 'yeni bir konu bulacağım' diye heveslenmemeli. Çünkü yeni bir konu yok ama yeni toprak dediğim nedir, yazarın kendisidir. Kendini ortaya koyma cesaretidir."