Amin Maalouf'un kısaca hayatı nasıldır? Amin Maalouf doğulu mu batılı mı? Amin Maalouf'un gözünden İstanbul nasıldır? Amin Maalouf'un eserleri nelerdir?
“Sınırlı tek bir kimliğe sahip olmak reddedilmelidir” diyen Amin Maalouf “Küresel kültüre karşı çıkmak yerine hepimiz bir şeyler alabilir, hepimiz bir şeyler verebiliriz” felsefesiyle Akdeniz kültürünü küresel dünyanın harcına karıştıran bir edebiyat ustasıdır. Tüm eserlerinde az çok tasvirini yaptığı İstanbul’u korumak adına gerçek dünyasından uzak tutan çok uluslu ve kimlikli kalem “Benim için İstanbul kökümün olduğu vatanlarımdan biridir” der.
“Ben kimim? Nereye aitim?
Doğulu muyum yoksa Batılı mı?
Kültürel özellikler beni ne kadar ben yapıyor?
Toplumsal yapı beni ne kadar belirliyor?
Toplumsal ve kültürel koşullanmalardan ne kadar bağımsız düşünebiliyorum ve ne kadar özgür hareket edebiliyorum?
Baktığım aynalar sürekli çatlayıp kırılıyor. Gerçekten ben, düşündüğüm ben miyim yoksa bir yanılsamanın içinde debelenip duruyor muyum?”
Bu soruların hem soranı hem de cevap anahtarı aslında Amin Maalouf.
“Ölümcül Kimlikler” kitabında psikolojik, sosyolojik, tarihî ve fiziki şartlar bakımından zengin içeriklere götürecek bu sorulara hayatı ve kalemiyle cevap veriyor çok yönlü edebi kişilik.
Osmanlı Tebaası
1949 Lübnan doğumlu, ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra 1976 yılına kadar Lübnan’da gazetecilik yapan sonra Fransa’da kendine yazarlık dünyası kuran bir edebi figür Amin Maalouf. “Büyükannem İstanbul’da doğmuş. Annem Türkçe konuştuğunu söylerdi. Babam 1915 doğumluydu, yani bir Osmanlı tebaası olarak doğdu. Ben ailemde Osmanlı olmayan ilk kuşağım” beyanını yapar. Asya ve Avrupa’yı harmanlayan Akdeniz kıyısı ülkelerden gördüğü yaşadığı, okuduğu ve edindiği bilgilerle harç yapıp evrensel bir insan portresi inşa eden ve temelini de bu inanç üzerine kuran bir kalem.
Fransız-Arap Dostluk Ödülü
Girişte de sorduğu soruların cevabında o kadar çok şık var ki; Hıristiyan, Müslüman, Türk, Kürt, Ermeni niteliklerine sahip bir yanıyla da Fransız ve Avrupalı. Doğu ve batının ta kendisi! Tarihsel romanları, inceleme ve deneme kitapları ve doğduğu coğrafyanın zengin kültürünün bir sonucu. Hele buna bir de cezbedici şekilde “edebi kişilik” astarı çekiliyorsa. Fransa’da çeşitli yayın organlarında yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış olması da kişiliğinin zenginliklerini yansıtır. Edebiyat dünyasına girişi 1983’teki Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri eseriyle olur ve kitabı farklı dillere çevrilir. 3 yıl sonra yayımlanan ilk romanı olan Afrikalı Leo’nun Fransız-Arap Dostluk Ödülü alması çok şey anlatır. 1988’deki Semerkant romanı da pek çok dile çevrilirken 1993’te Tanios Kayası ise Goncourt Ödülü kazanır. Aynı zamanda müzik dünyasına librettolarla da imza atar.
Devrimsel kopuşlar
Belki de yazarın uluslararası alanda ilgi görmesinde Ortadoğu tarihini Batılılara kendi diliyle (Fransızca ve diğer dillerde) anlatmasının da etkisi büyüktür. Şöhret tarihi romanlarla gelmiştir ama buradaki sentez gücü, çekiciliği önemli faktörlerdir. Akdeniz kültürünü müthiş bir orijinallikle ifade eder. Eserlerinde üstün gözlem, kültürel motifler ve araştırma yeteneği altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken artılarıdır. Akdeniz’den bahsedip de Osmanlı’yı anlatmamak olur mu? Tabii ki olmaz. Amin Maalouf da Osmanlı’yı anlatır ancak objektif bir perspektiften değil, daha çok oryantalist bir bakış açısıyla. Amin, Afrikalı Leo’da Arapların Endülüs’ten kovulmasını, Semerkant’ta ise İran’da 20. yüzyıl başında gerçekleşen demokratik anayasa devrimini konu alır. Ve eserlerindeki önemli özellik; devrimsel nitelikteki kopuş dönemleridir. Toplumlardaki teknolojiye bağlı değişiklikler ve yeni ilişki tarzlarına geçişe vurgu vardır. Amin Maalouf bunu da şöyle anlatır:
“Küresel kültüre karşı çıkmak yerine hepimiz bir şeyler alabilir, hepimiz bir şeyler verebiliriz, ona katkıda bulunabilir, onu durdurmaya çalışmak yerine onu istediğimiz gibi şekillendirebiliriz. Bu bağlamda geçmişin evrensel tarihe büyük katkıları olacaktır. Dürüst insanların kendisine sorması gereken modern kültüre nasıl ulaşacağım ve bunu kendi kimliğimi yok etmeden nasıl yapacağım. Çünkü kimlik tek bir aidiyette toplanmıyor. İnsan kimliği çok karmaşık. Bazıları doğuştan, bazıları da sonradan kazanılmıştır. Bunlar bir bütündür. Hiçbirisini kaybetmek iyi değildir. Sınırlı tek bir kimliğe sahip olmak reddedilmelidir.”
Bir anlamda evrensel dünyada kültürel değerlerine bağlı ancak diğer ülkelere de entegre bir insan profilini tanımlamaktadır.
Napolyon’un “Dünya tek devlet olsaydı başkenti İstanbul olurdu” sözünü hatırlatarak Amin Maalouf’un da İstanbul’la ilgili ortak paydasına bir bakalım…
“O kenti hep gerçek dünyanın dışında tuttum korumak adına” diyen Maalouf ”Benim için İstanbul ya da ısrarla söylediğim adıyla Constantinople kökümün olduğu vatanlarımdan biridir. Birileri bir gün bana istisnasız tüm kitaplarımda söz ettiğim tek kentin Constantinople olduğunu söylemişti. Constantinople benim için terk ettiğim ilk ev anlamına geliyor” der. Türk kültüründe en çok ilgisini çekenin Yunus Emre olduğunu söyleyen ve “Onun hakkında çok şey okudum. Eğer Türkçe bilseydim, Yunus Emre hakkında yazardım kesinlikle” diyen Amin Maalouf’un ailesinin ilk vatanlarından biridir. Zaten kalemiyle de tasvir ederken kendinden bir parçaymış gibi anlatır. Doğu’nun Limanları kitabındaki başkahramanı İsyan’ın yaşamı İstanbul Boğazının kıyısındaki bir evde başlar. Kulak hafızasında Üsküdar kıyılarında İstanbullu kızların gezisini anlatan Türk ezgileri yer alır.
Tarihle ağırlanmış bir şehir: İSTANBUL
Afrikalı Leo’da da vardır İstanbul... Orada da şöyle bahseder farklı kültürlerin başkentinden; “Değişik bir kent İstanbul. Tarihle ağırlaşmış, bir yandan da yeni. Hem taşları, hem de insanları bakımından yeni. Türklerin eline geçeli daha yetmiş yıl olmamasına karşın kentin yüzü tümüyle değişmiş. Elbette Ayasofya yerinde duruyor; camiye çevrilmiş. Sultan Cuma namazını orada kılıyor. Fakat kentin yeni sahipleri her yere yeni yapılar yaptırmışlar; bunlara her gün yenileri ekleniyor. Yeni saraylar, camiler, medreseler, dahası göçer olarak yaşadıkları bozkırdan gelip İstanbul’a yerleşenlerin ahşap küçük evleri. Kentten pek çok kişinin gitmesine karşın, kentin fatihleri başkentlerinde ötekiler arasında azınlıktalar; dahası hanedan ailesi dışındakiler, ötekilere göre çok etkili bile değiller. En güzel evler, çarşıdaki en varsıl dükkânlar Ermenilerin, Rumların, İtalyanların, Yahudilerin. Yahudilerin bir bölümü Granada’nın düşüşünden sonra Endülüs’ten gelmişler. Gelenlerin sayısı kırk binden az değil. Hepsi de Büyük Türk’ün hakseverliğini övmekte ağız birliği ediyorlar. Çarşılarda Türklerin sarıkları, Hıristiyanların ve Yahudilerin takkeleri hiçbir düşmanlık duygusu ya da hınç olmadan birbirleriyle iç içe. Kentin birkaç sokağının dışındakiler dar ve öylesine çamurlu ki seçkin kişiler buralardan ancak başkalarının sırtında geçebilirler. Özellikle kente yeni gelip de daha iyi bir iş bulamayan binlerce kişi, sırtında insan taşıyarak geçimini sağlıyor.” der ve insanın dimağında unutulmaz tatlar bırakan bu adam, yazdığı her satırda geçmiş tarihe, karşı kameradan bakmanızı sağlar.
Amin Maalouf’un unvanları
Romanlarının hepsinin başlangıç noktasında sempati yatan sempatik edebiyat ustasına “Bay Doğu”, “Modern Zamanların Bin Bir Gece Masalları Yazarı”, “Bay Şehrazat”, “Bay Hoşgörü” denir.
Tarih ve aşk bütünleşmesi
Eserlerindeki bağlayıcılık ise gerçekle ve geçmişle iç içe olan tarih ile duyguları barındıran aşkı bütünleştirmesidir. Ki bu tarz aşk romanları okuyanlara tarihi sevdirmekte, tarih okuyanları da aşk ile birleştirmektedir. Canlı ve akıcı anlatım aynı zamanda da bilgilendirici bir hüviyete de dönüşür.
Tarihsel roman yolculuğunun usta şoförü
Maalouf, Orta Asya’dan Mezopotamya’ya, buradan Avrupa’ya ve Afrika’ya uzanan uzun turlar düzenler kalemiyle. Güzergâhında ağırlıklı olarak Akdeniz kıyıları vardır. Hayal gücünü çalıştırarak, tarihsel olaylardan yola çıkarak okuru bilinmeyenin gizemli dünyasına götürür. Bu kadar çok okunur kılınmasının sebebi eserlerindeki kültür zenginliği ve tarihsel bilgidir.
Amin Maalouf’un Eserleri
Arapların Gözünden Haçlı Seferleri
Semerkant
Afrikalı Leo
Işık Bahçeleri
Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl
Tanios Kayas
Doğunun Limanları
Ölümcül Kimlikler
Yüzüncü Ad – “Baldassare’nin Yolculuğu”
Yolların Başlangıcı
Çivisi Çıkmış Dünya
29 Numaralı Koltuğun Hikayesi
Uzaktan Aşk
Adriana Mater
KAYNAK: Burçak Öksüz Doğan- Marmara Life 2018 / Eylül- Ekim sayısı.