Ali Ekber Çiçek’in kısaca hayatı nasıldır? Ali Ekber Çiçek’in müzikle tanışması nasıl olmuştur? Ali Ekber Çiçek'in unutulmaz türküleri hangileridir?

“On dört bin yıl gezdim divanelikte
Sıtk-ı ismin buldum pervanelikte
İçtim şarabını mestanelikte
Kırkların ceminde dara düş oldum”
diyen ‘Haydar Haydar’ın güçlü sesi Ali Ekber Çiçek.
Halk ozanı.

Ali Ekber Çiçek’in hayatı

Ali Ekber Çiçek, 1935 yılında Erzincan‘a bağlı Ulalar köyünde doğdu. Yoksul bir alevi ailesindendi. Dört yaşındayken 1939’daki Erzincan depreminde babasını kaybetti. Yoksulluğun üzerine babasızlığın da eklenmesiyle Çiçek, küçük yaşta çiftçilik yapmaya başladı, yoksulluk sebebiyle ilkokuldan sonra eğitimine devam edemedi. Bir yandan toprakta çalışırken bir yandan da Cem toplantılarına katıldı, bağlama ve alevi deyişleriyle tanıştı.

Sazla tanışması

Ali Ekber Çiçek o süreci “İlk sazı elime bir ‘cem’de teslim ettiler. Beş yaşındaydım. Dedeler, hemen anladılar bu eli perdelere tam ulaşamayan çocukta bir şeyler olduğunu. O zamanın ünlü pirlerinden Potik İsmail Dede ve Eyüp Dede bana çok yardımcı oldular, usulleri öğrettiler. Benim dedem bağlama çalardı. Köyüm yetmiş beş haneydi, belki kırkının evinde bağlama vardı. Ben onlardan ilham aldım. Üç yaşında iki parmağımla onların masasında saz çalıyordum. Dokuz yaşımdayken, altmış yaşındaki dede kadar bağlama çalıyordum” diye anlatır.

İstanbul günleri

Yoksulluğun da zorlamasıyla bağlamasını alıp dokuz yaşında İstanbul’a gitti. Akrabalarını bulamadı, bir iş hanına sığındı, çeşitli işlerde çalıştı. Yaşadığı zorlukları ve çaresizliği “Mevsimlerden yazdı, bir kerevetin üstünde sabahlıyordum. Her gece Allah’a ‘bu gece üstüme yorgan örtecek misin?’ diye sorardım” ifadesini kullandı.

Bir süre sonra müzisyen olan halası Saime Senan‘ı buldu. Cağaloğlu’ndaki Halkevinde bağlama çalmaya başladı. İki yıl orada çaldıktan sonra halasının aracılığı ile Ankara’da Muzaffer Sarısözen ile tanıştı. Muzaffer Sarısözen tarafından beğenilen Çiçek, çocuk yaşına rağmen Yurttan Sesler Korosu‘na katıldı. Sarısözen’in desteği ile radyoda on iki yaşında deyişler okumaya başladı. “Benden selam söyle o güzel şaha” isimli deyiş Türkiye radyolarında söylenen ilk alevi deyişi olma özelliğine sahiptir. O yıllarda radyolarda deyiş okunması yasaktı. Bu yasağın nasıl delindiğini çiçek şu şekilde anlatır:

“O dönemde, Hacı Taşan çok ünlüydü. Sarısözen’e demiş ki: ‘Ben de aleviyim. Bu deyişleri bana niye okutmuyorsun?’ Sarısözen, ‘İşte sorun da burada. Senin alevi olduğun biliniyor. Bu çocuk da alevi ama henüz on iki yaşında. sana söyletsem ‘alevi-sünni ayrımı yapıyorsun’ diyecekler ama Ali Ekber için onlara ‘bakın ben 38 yaşındaki Hacı Taşan’a bozlak okutuyorum. Ama bu çocuk köyünde ne duyduysa onu öğrenmiş. Biz de onu çaldırıyoruz’ diyeceğim.”

Unutulmaz türküleri

Alevi deyişlerini tüm Türkiye’ye küçük ama tok sesi ile duyuran çiçek, türküleri yorumluyor, yeni türküler derliyor, radyodaki yerini de sağlamlaştırıyordu. “Kara tren gelmez m’ola“, “Gurbet elde geldi bir hal başıma” o dönemde seslendirdiği türkülerdendi.

Ankara Radyosu'nun ardından 1960 yılında İstanbul Radyosu‘nda çalışmaya başladı ve bu kurumdan yıllarca ayrılmadı.
Otuz beş yılı aşkın bir sürede dört yüzün üzerinde türkü derledi, besteledi, seslendirdi. onlarca plak, kaset, CD doldurdu. Türkiye dışında pek çok ülkede konserler, üniversitelerde seminerler verdi. Türküleri geniş kitlelere ulaştırabilmek için çalıştı. “Derdim çoktur hangisine yanayım“, “El vurup yaremi incitme tabip“, “Ağlama gözlerim“, “Yolumuz gurbete düştü“, “Aşka tuzak gerekmez“, “Kişi sevdiğini gönülde bulsa“, “Hazin hazin esen seher yelleri” ve “Haydar haydar” en bilinen türküleri arasında yer aldı.
Uzun süre şeker hastalığı tedavisi gören Ali Ekber Çiçek, 26 Nisan 2006 tarihinde aramızdan ayrıldı.