Eskişehir Çifteler Köyü'nde enstitüde yaşanan bir olay... Rauf İnan'ın anılarında ibretlik öğretmen-öğrenci ilişkisi anlatılır... Öğrenci, öğretmenini döver...
Bütün gece tavla nöbeti tutan Hüseyin Yılmaz, sabah nöbetini bitirdikten sonra Seydisuyu'nun kıyısına gidip bir söğüdün altına yattı. Enstitüye yeni gelen sanat öğretmeni ordan geçiyordu. Hüseyin Yılmaz'ın toparlanıp kendisini selamlayacağı yerde yatmayı sürdürmesine sinirlenip öğrenciyi uyandırdı:
- Niçin kalkıp beni selamlamadın?
- Uyuyordum, geldiğinizi görmedim.
Öğretmen:
- Yalan söyleme! Uyuyor numarası yaptın.
Çat, bir tokat.
Öğrenci:
- Haksız yere bana vurmayın. Bir daha vurursanız, size karşılık veririm!
-Şimdi de karşı geliyorsun?
Deyip bir tane daha vurunca, öğrenci de ona vurdu.
Öğretmen yüzü gözü mor, müdüre geldi:
- Bir öğrenci beni dövdü. Gururum kırıldı. Onu okuldan atmazsanız çeker giderim!
Müdür öğrenciyi çağırıp sordu:
- Öğretmenini niçin dövdün?
Öğrenci anlattı. Müdür öğretmeni oturttu:
- Sen daha gençsin, beni ağabeyin gibi dinle. Çocukların da gururu var. Yarın onlar bizim meslekdaşımız olacak. Bir kusurları varsa eğitim yoluyla düzeltelim. Dövmek ters sonuç verir.
Müdür üzgündü:
- Öğrencilerin kusurlarını düzelteceğiz, ama kusurlu öğretmenleri ne yapacağız? Geri gönderelim, Bakanlık daha iyisini mi yollasın? En iyisi bunlar. Demek öğretmenlerin de kusurunu düzelteceğiz!
Genç meslekdaşına üç kitap adı verdi, bunları kitaplıktan alıp okumasını rica etti.
- Seninle gene görüşelim, ama bu enstitüde öğrenci dövdüğünü bir daha görmeyeceğim. Sade sen değil, kimse öğrenci dövmeyecek. Bunu bugün öğrencilere duyuracağım.
Toplantı için kampanayı çaldırdı. Öğrencilerin karşısına çıkıp olayı anlattı:
"Bundan sonra bir öğretmen öğrenci döverse, öğrenci karşılık verebilir" dedi.
Böylece Çifteler'den dayak kalktı. Bunun yerine öğrenci yönetime katıldı.
Hüseyin Yılmaz'ı tokatlayan, buna karşılık ondan tokat yiyen öğretmen kendini yetiştirmeyi sürdürdü.