Taşrada büyüyen ve 20’sinde İstanbul Üniversitesi’ne kayıda gelen bir Anadolu çocuğunun meydanda gördüğü bir olayı ve çıkarımlarını anlatacağız bu hikayede... Gerçek yaşam!
Yıl: 1995.
Zaman: Eylül ayı.
Yer: İstanbul Üniversitesi Beyazıt Yerleşkesi.
20 yılı Anadolu’da geçen bir genç kazandığı üniversiteye kayda geliyor. Deyim yerindeyse bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda memleketinden dışarı çıkmış bir yurdum insanı.
İlk etapta şoke edici sonra sorgulayıcı ve ardından da biraz acı sonuca varacağı bir olayla karşılaşıyor.
Beyazıt meydanında memleketi Adana’da çok az gördüğü ve adına eğitilmemiş yabani olmasından dolayı “dağ gallebi” dedikleri çok sayıda güvercinle karşılaşıyor. Ve bu güvercinde memleketindekiler gibi ulaşılmaz değil ve insanlarla iç içe. Kaçmıyorlar aksine yaklaşıyor.
Kısa bir şok dalgası ve gözlemin ardından şaşkınlığı bir kat daha artıyor.
Güvercinlerin uçup uçup indiği meydanda önünde buğdaylarla oturan ve bu buğdayları satan, olayı ticarete dökmüş insanlar da var.
Birçok kişi de parasıyla yem alıp güvercinlere atmanın keyfi ve mutluluğu. insani değeri içerisinde.
İşte orada Anadolu gencini derinden yaralayan ve yılların sorgulamasını acı çıkarımını yapan MESAJ beyninden kocaman harflerle gözünün önüne geliyor. Ve içinden şöyle bir cümle kuruyor...
VAY BE! BİZİM MEMLEKETTE AVCILIK OLARAK BİLİNEN OLAY BURADA HAYVAN SEVGİSİNE DÖNÜŞMÜŞ.
NOT: Anadolu’da ve birçok yerde yabani kuşları vurmanın adı avcılıktır. Ve insanlar ne kadar çok kuş avlarsa bunu övünerek anlatır... Çünkü orada maalesef öyle görülmüş, öğrenilmiş ve yaşam biçimi haline getirilmiştir.