Özetle; değerinden yüksek ücret istenmesini anlatan ateş pahası sözünün çıkış hikayesi rivayete göre Osmanlı dönemine dayanır…
İşte o hikaye;
Kanuni Sultan Süleyman bir gün adamlarıyla beraber Istranca Ormanları’na doğru avlanmaya çıkmıştı ki, kendisini gören bir adam “Uğurlar olsun Sultanım!” diyerek yarenlikte bulundu. Fakat avcılık töresince bu söylem kişiye uğursuzluk getirirdi.
Söylenmesi gerekense “rastgele” cümlesiydi.
Padişah ve adamları bu uğursuzluğu kırmak için yedi adım geriye gittikten sonra yollarına devam etti. Tam ormana varılmış bir yavru ceylanın ardınca koşturulmaya başlanmıştı ki gök gürledi ve bulutlar sağanaklar halinde yükünü boşaltmaya koyuldu.
Herkes ne yapacağını bilmez bir halde, civarda kandili parlayan bir kulübeye koşup sığındı.
Islaktılar. Üşümüşlerdi. Konuksever kulübeci, onca insanı bir başına ısıtmak için yakacak neyi var neyi yoksa yaktı.
Nihayette av erbabının üstleri kurumuş, içleri ısınmıştı. Ve birkaç saat kadarlık bir süre içinde yağmur tamamen dinmiş, misafirlere yol görünmüştü.
Ve lala, kulübecinin yanına gelip, teşekkürlerini bildirdikten sonra yakılan ateşin pahasını sordu. Adam: “Bin altın efendim” dedi.
Lala “Bre! Yaktığın odunlar bir altın bile etmezken niçin böyle densüzlük eyler de pahalı bir fiyat söylersin” diyerek adama çıkıştı…
Adam “Doğrusu odunların pahası dediğiniz gibi bir altın bile etmez. Fakat bu sağanak altında, bu dağ başında bir sığınak bulmak ve binbir zahmetle yakılmış bir ateşin karşısına geçip ısınmak gerçekten çok pahalı bir şey. Ben sizden odun değil ateş pahasını istedim” dedi.
Ve o ateş pahası günümüze kadar geldi…